Türkçe
Kurdî

ölüm için arama sonuçları

Ya da (onların durumu) içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek taşıyan bir yağmura (maruz kalan kimse) gibidir. Yıldırımın (dehşetinden) ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına kapatırlar. Allah kâfirleri (çepeçevre kuşatan) Muhit’tir. (2/Bakara, 19)

Vahiy, kalplere hayat veren bir kaynaktır. Tıpkı yağmurun toprağa hayat verdiği gibi. Yağmur, tüm faydalarına rağmen şimşek, yıldırım ve yoğun bulutların oluşturduğu karanlıklar taşır içinde. Kur’ân da yağmur gibidir: Allah’ın (cc) rahmeti ve cennet nimetlerini anlatan ayetlere sahip olduğu gibi; Allah’ın azabı ve cehennemi tasvir eden korkutucu ayetler de barındırır.

Münafıklar; Kur’ân’ın onaran, dirilten ve esenliğe çağıran çağrısından istifade etmezler. Onun korkutan, sarsan, tehdit eden ayetlerini üzerlerine alır ve her daim korku içinde yaşarlar.

Sonra, şükredesiniz diye, ölümünüzün/baygınlığınızın ardından sizi (bir daha) dirilttik. (2/Bakara, 56)

Sonra sizler (söz vermenize rağmen) birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarınızdan çıkarıyor, günah ve haddi aşmada onların aleyhine yardımlaşıyorsunuz. (Dindaşlarınız) size esir olarak geldiğinde, onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmasına rağmen (serbest bırakma karşılığında) fidye alıyorsunuz. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında rezil rüsva olmaktan başka bir şey değildir. Ahiret Günü'nde de azabın en çetinine uğrayacaklardır. Allah sizin yaptıklarınızdan gafil değildir. (2/Bakara, 85)

Yahudilere birbirleriyle savaşmaları ve birbirlerini sürgün etmeleri yasaklanmıştı. Onlar Tevrat’ın bu kesin emrini çiğneyip savaşıyorlardı. Savaş esiri olan dindaşlarına Tevrat’ın hükmünü uyguluyor, serbest bırakma karşılığında fidye alıyorlardı. Böylece Kitap’tan işlerine gelene iman ediyor, işlerine gelmeyeni inkâr etmiş oluyorlardı. Bunun gibi işine gelen yerlerde Kitab’a uyan, nefsine zor gelen yerlerde ise işi kitabına uyduranlar, Allah’ın (cc) ayetlerinden bir kısmını inkâr etmiş olurlar. Çünkü din bir bütündür ve tamamı Allah’a (cc) aittir. Tam bir teslimiyetle teslim olunmadan Müslim/mümin olunmaz.

De ki: “Şayet Allah indinde ahiret hayatı insanlara değil yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz ölümü temenni edin (bakalım).” (2/Bakara, 94)

Elleriyle (yapıp) takdim ettiklerinden dolayı ölümü hiçbir zaman temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri bilmektedir. (2/Bakara, 95)

Yoksa siz, Yakub’a ölüm geldiğinde orada hazır mı bulunuyordunuz? O, oğullarına demişti ki: “Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?” Demişlerdi ki: “Senin ilahına, babaların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz ve biz O’na teslim olanlardanız.” (2/Bakara, 133)

Peygamberlerin en hassas oldukları konu, tevhid meselesidir. Bu sebeple ilk konuştukları ve insanları davet ettikleri hakikat tevhid olduğu gibi, son nefeslerinde de Allah’ın (cc) hakkı olan tevhidi dillendirmişlerdir. Bir babanın evlatlarına bırakacağı en değerli ve en faydalı miras, hiç şüphesiz tevhiddir.

Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün peşi sıra yer değiştirmesinde, insanlara fayda sağlayarak denizde yüzen gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirdiği ve ölümünden sonra yeryüzünü kendisiyle canlandırdığı suda, orada yaydığı farklı türdeki her bir canlıda, rüzgârların çevrilip yönlendirilmesinde, gök ve yer arasında emre amade kılınmış olan bulutlarda akledenler için (üzerinde düşünülüp, bunları yapanın tek ilah olduğu ve kulluğun yalnızca O’na yapılması gerektiğine dair) deliller vardır. (2/Bakara, 164)

163 ve 164. ayetler tevhidin en açık delillerindendir. Tüm âlemleri yoktan var eden, düzenleyen, aralarında bir uyum ve ahenk kılan kim ise; insanların ibadet etmesi, boyun eğmesi, teslim olması ve yasalarına göre hayatlarına yön vermesi gereken hak ilah da odur.

Sizden birine ölüm yaklaşır ve geriye bırakacağı bir malı/serveti varsa, ebeveyne ve yakın akrabaya örfe uygun/münasip bir vasiyet bırakması farz kılındı. Bu, takva sahipleri üzerine bir haktır. (2/Bakara, 180)

Sayıları binleri bulmasına rağmen ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara: “Ölün!” dedi. Sonra onları diriltti. Şüphesiz ki Allah, insanlar üzerinde fazilet sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler. (2/Bakara, 243)

243-252. ayetler, mazlum ve mustazaf duruma düşürülmüş, onur ve değeri tağutlar tarafından gasp edilmiş ümmetlere, yeniden diriliş, var olma ve tarih sahnesine çıkmanın adım adım programını çizmekte ve Rabbani öğütler barındırmaktadır.

Ya da çatıları üzerine yıkılmış (altı üstüne gelmiş) o ıssız beldeye uğrayanı görmedin mi? Demişti ki: “Allah, ölümünden sonra burayı nasıl diriltecek?” (Bunun üzerine) Allah onu yüz yıl öldürmüş sonra diriltmişti. “(O hâlde) ne kadar bekledin?” demişti. “Bir gün veya bir günden daha az.” demişti. Allah: “(Hayır, öyle değil!) Bilakis sen, yüzyıl (öylece) bekledin. Bak (bakalım) yiyecek ve içeceğine, hiç bozulmamıştır. Eşeğine de bak! -Tüm bunlar seni insanlara ibret kılmak içindir- Bak (eşeğin) kemiklerine! Onu nasıl ayağa kaldırıp sonra da et giydiriyoruz.” O (mesele) açıklığa kavuşunca demişti ki: “Biliyorum ki Allah, her şeye kadîrdir.” (2/Bakara, 259)

Andolsun ki, ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. (Savaş meydanına) bakıp dururken gördünüz işte onu. (Niçin savaş meydanına atılmıyor da kaçıyorsunuz?) (3/Âl-i İmran, 143)

Bu sıkıntılı hâlden sonra, (içinde bulunduğunuz) topluluktan (bir kısmını) bürüyen güvenli bir uyuklama indirdi. Bir topluluk da kendi canlarını dert ediniyor, Allah’a dair hak olmayan cahiliye zannına kapılıyorlardı. Diyorlardı ki: “(Bu savaşla ilgili) bizim bir karar yetkimiz var mı?” De ki: “(Savaş konusunda) yetki tamamen Allah’a aittir.” (Böyle söylüyorlar ama) nefislerinde sana açık etmedikleri şeyler gizliyorlar. Diyorlar ki: “Şayet (kararlar alınırken) bizim de yetkimiz olsaydı (savaşmak için Medine dışına çıkmayacak ve) burada öldürülmeyecektik.” De ki: “Siz evlerinizde olsaydınız dahi, haklarında ölüm yazılanlar evlerinden çıkacak ve ölecekleri yere geleceklerdi.” (Tüm bunlar) Allah’ın sinelerinizde olanı sınaması ve kalplerinizde olanı temizlemesi içindir. Allah, sinelerde olanı bilmektedir. (3/Âl-i İmran, 154)

O (münafıklar) ki; oturdukları yerden kardeşlerine şöyle dediler: “Şayet bize itaat edip (Medine’de kalsalar, Uhud’a çıkmasalardı) öldürülmezlerdi.” De ki: “Şayet doğru sözlülerden iseniz (ecel geldiğinde) ölümü kendinizden savın (da görelim).” (3/Âl-i İmran, 168)

Her nefis ölümü tadacaktır. Ve Kıyamet Günü'nde ecirleriniz eksiksiz bir şekilde size verilecektir. Kim de ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa, hiç şüphesiz kazanmıştır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir faydalanmadan ibarettir. (3/Âl-i İmran, 185)

Rableri onların (duasına) icabet etti (ve dedi ki): “Sizden erkek olsun, kadın olsun amel yapanların amelini zayi etmeyeceğim. Siz birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, benim yolumda eziyet gören, savaşan ve öldürülen kimselerin günahlarını örteceğim ve onları altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu mükâfat, yaptıklarına karşılık) Allah katından bir sevaptır. Allah, yanında sevabın en güzeli olandır.” (3/Âl-i İmran, 195)

(Tevbe etmeksizin) günah işleyip duran, onlardan birine ölüm gelip çatınca da: “Şimdi tevbe ettim.” diyenlerin ve kâfir olarak can verenlerin tevbesi yoktur. Bunlara can yakıcı bir azap hazırlamışızdır. (4/Nisâ, 18)

Nerede olursanız olun -korunaklı burçlarda dahi olsanız- ölüm sizi bulacaktır. Onların başına bir güzellik geldiğinde: “Bu, Allah’tandır.” diyorlar. Başlarına bir kötülük geldiğinde: “Bu, senden dolayıdır.” diyorlar. De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Ne oluyor bu topluluğa? Neredeyse hiçbir sözü anlamayacaklar. (4/Nisâ, 78)

Onlara emniyete ya da korkuya dair bir haber geldiğinde (haberin olumlu olumsuz etkisini hesaba katmadan) onu yayarlar. Şayet onu (kimseye anlatmadan önce) Resûl’e ya da yöneticilerine götürselerdi, olaylardan sonuç çıkarma kabiliyeti olanlar, o haberin (doğru mu, yanlış mı, bırakacağı etki faydalı mı, zararlı mı) hakikatini bilirlerdi. Allah’ın sizin üzerinizde lütfu ve rahmeti olmasaydı azınız müstesna, şeytana uymuştunuz. (4/Nisâ, 83)

Ehl-i Kitab’ın tamamı ölümünden önce mutlaka ona iman edecektir. (Hem İsa’da) Kıyamet Günü onların aleyhine şahitlikte bulunacaktır. (4/Nisâ, 159)

Ey Ehl-i Kitap! Şüphesiz ki Kitap’tan gizlemekte olduğunuz şeylerin çoğunu açıklayan ve büyük bir bölümünü de görmezden gelen/üzerinde durmayan Resûlümüz size geldi. Şüphesiz ki size, Allah’tan bir nur ve apaçık/açıklayıcı bir Kitap geldi. (5/Mâide, 15)

Ey iman edenler! Sizden birine ölüm geldiğinde, vasiyet hazırlanışı esnasında sizden iki adil şahit olsun. Şayet yolculuk hâlinde olursanız ve ölüm size gelip çatarsa sizden olmayan iki kişiyi şahit tutun. Şayet (şahitliklerinden) şüphe ederseniz onları namazdan sonra alıkoyarsınız ve şöyle yemin ederler: “Akraba dahi olsa yeminimizi hiçbir bedele satmayacağız. Allah’ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. (Şayet gizlersek) elbette günahkâr kimselerden oluruz.” (5/Mâide, 106)

Andolsun ki, senden önce de resûller yalanlandı. Yalanlanmaya sabrettiler. Yardımımız onlara gelene dek eziyet gördüler. Allah’ın kelimelerini (yardım sözünü) değiştirecek yoktur. Andolsun ki, peygamberlerin haberlerinden bir bölümü sana gelmiştir. (6/En'âm, 34)

O, kulları üzerinde (her şeye boyun eğdiren) El-Kahir’dir. Üzerinize koruyucu (melekler) yollar. Sizden birine ölüm geldiğinde (ölüm vazifesiyle görevli) elçilerimiz onu vefat ettirir. Ve onlar görevlerini kusursuz bir şekilde yaparlar. (6/En'âm, 61)

Allah’a yalan uydurup iftira eden ya da kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde: “Bana vahyolundu.” diyen veya: “Allah’ın indirdiğine benzer (Kitap/vahiy) indireceğim.” diyenden daha zalim kim olabilir? Sen o zalimlerin ölüm sekeratı anındaki hâllerini bir görseydin! Melekler ellerini onlara uzatmış ve: “Çıkarın canlarınızı! Allah’a karşı söylediğiniz haksız sözleriniz ve onun ayetlerine karşı büyüklenmenizden ötürü bugün alçaltan ve değersizleştiren azapla cezalandırılacaksınız.” (derler.) (6/En'âm, 93)

İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. Onun dışındaki yollara uymayın. Yoksa sizi (Allah’ın dosdoğru olan) yolundan saptırırlar. Korkup sakınasınız diye bunu size emretti. (6/En'âm, 153)

İbni Mesud (ra) anlatıyor: “Bir gün Allah Resûlü (sav) eliyle bir çizgi çizdi sonra dedi ki: ‘Bu Allah’ın (cc) istikamet üzere olan yoludur.’ Sonra o çizginin sağına ve soluna bazı çizgiler çizdi. Sonra dedi ki: ‘Bunlar, her birinin başında o yola davet eden birer şeytanın bulunduğu yollardır.’ Sonra Allah Resûlü (sav) bu ayeti okudu.” (Darimi, 202; Ahmed, 4437)

Kur’ân ve sahih Sünnet, hak yolun bir tane olduğunu, onun da vahiyle açıklandığını (2/Bakara, 38), bunun dışında kalan tüm yolların sapıklık olduğunu (10/Yûnus, 32), farklı yollara sapanların hakikatte hevalarına uyduğunu açıklamıştır (45/Câsiye, 18).

De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En'âm, 162)

Hakikat apaçık bir şekilde açığa çıktığı hâlde, âdeta ölüme götürülüşlerini izliyor gibi, (savaşa çıkmamak için) seninle tartışıyorlardı. (8/Enfâl, 6)

Ey iman edenler! Müşrikler ancak birer necistir/pisliktir. Bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Şayet (onların Mescid-i Haram’a gelmemesi ticareti olumsuz etkiler düşüncesiyle) fakirlikten korkuyorsanız (korkmayın)! Allah dilerse, sizi lütuf ve ihsanından zengin kılar. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (9/Tevbe, 28)

Hanginizin daha güzel amel yaptığını denemek/ortaya çıkarmak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Ve arşı, su üstündeydi. Şayet onlara: “Hiç kuşkusuz ölümden sonra diriltileceksiniz.” desen, o kâfirler: “Bu apaçık bir sihirdir.” derler. (11/Hûd, 7)

O şaki olanlara gelince; onlar ateştedir. Onlar için orada (boğuluyormuşçasına) hırıltılı ve acı (içinde) bir soluma vardır. (11/Hûd, 106)

De ki: “İşte bu, benim (biricik) yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar (neye, niçin ve nasıl olacağını bilerek, programlı ve düzen içinde) basiret üzere Allah’a davet ediyorum/ediyoruz. Allah’ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.” (12/Yûsuf, 108)

Ayet, nebevi metoda uygun davetin ana esaslarını ortaya koymuştur:

a. Davet yalnızca Allah’adır.

b. Sadece resûller değil, onlara tabi olanlar da davetle yükümlüdür.

c. Davet rastgele, amaçsız ve programsız olmayıp basiret üzere yapılan bir eylemdir.

d. Davetin neticesinde, Allah’ın (cc) tüm eksiklerden münezzeh olduğu, müminlerin Allah’a (cc) şirk koşmadıkları ve müşrik toplumdan berî olduklarının ortaya çıkması gerekir. Bu özelliklere sahip olmayan hiçbir davet nebevi değildir.

Zorlanarak ve yudum yudum yutkunmaya çabalar (ama) boğazından kolayca geçmez. Ölüm her yandan ona gelir, fakat o ölmez. Ardında daha sert/çetin bir azap vardır. (14/İbrahîm, 17)

Göğüslerindeki kin/düşmanlık/öfke (gibi tüm olumsuz duyguları) çıkarmışızdır. Karşılıklı sedirlerde kardeşler olarak (kurulurlar). (15/Hicr, 47)

“Gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar. Sen de peşlerine düş. Sizden kimse arkasına bakmasın. Emrolunduğunuz yere doğru devam edin.” (15/Hicr, 65)

Yakin (ölüm) sana gelinceye dek Rabbine ibadet/kulluk et! (15/Hicr, 99)

Allah, gökyüzünden su indirip onunla ölümünden sonra toprağı diriltir. Şüphesiz ki bunda, işiten bir topluluk için (düşünüp öğüt alınması gereken) ayet vardır. (16/Nahl, 65)

O zaman biz sana, hayatın da ölümün de katmerli azabını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine bir yardımcı da bulamazdın. (17/İsrâ, 75)

73-75. ayetlerin nüzul sebebi hakkında şu görüşler kaydedilmiştir:

a. Sakif Kabilesi Allah Resûlü’ne (sav) gelip: “Bize bir yıl daha Lat’a tapma izni ver ve Mekke vadisini ‘haram/kutsal’ ilan ettiğin gibi bizim vadimizi de kutsal ilan et. Arapların üstünlüğümüzü görmesini istiyoruz.” dediler. Allah Resûlü (sav) bu tekliften hoşlanmayınca Sakifliler: “Allah böyle emretti.” dersin dediler. Bunun üzerine bu ayetler indi.

b. Müşrikler Allah Resûlü’ne (sav): “Parmak ucuyla da olsa ilahlarımıza dokunmadan seni bırakmayız.” dediler. Nebi (sav): “Yapsam ne olur ki? Allah benim onlardan hoşnut olmadığımı biliyor.” diye düşündü ve bu ayetler indi.

c. Kureyş, Allah Resûlü (sav) ile özel bir görüşme yaptı. Sabaha kadar ona: “Sen Efendimizsin, Efendilerimizden birinin oğlusun.” diyerek onu övdüler. Neredeyse bazı isteklerine: “Evet.” diyecekti ki bu ayetler indi.

d. Müşrikler köle ve fakirleri yanından uzaklaştırmasını istediler. Bunun üzerine bu ayetler indi. (Zadu’l Mesir Tefsiri)

Tevhid davetçileri, tarih boyunca müşriklerin korkutucu tehditleri ve saptırıcı teklifleriyle karşılaşmışlardır. Allah (cc) iki durumda da müminlere yol göstermiştir. Saptırıcı teklifler için 6/En’âm 53 ve 17/İsrâ 73-75. ayetlerine, tehditler için 6/En’âm 82. ayetine bakabilirsiniz.

Kur’ân’ı insanlara belli aralıklarla/ağır ağır okuyasın diye, bölümlere ayırdık ve onu parça parça indirdik. (17/İsrâ, 106)

Her nefis ölümü tadacaktır. Biz, sizleri şer ve hayırla sınayarak deneriz. Ve bize döndürüleceksiniz. (21/Enbiyâ, 35)

Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki: “Rabbim! Beni geri çevir.” (23/Mü'minûn, 99)

Diyecekler ki: “Bir gün veya bir günün bir bölümü kadar. Saymış olanlara sor.” (23/Mü'minûn, 113)

(Buna rağmen) O’nu bırakıp hiçbir şey yaratamayan, kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile fayda ve zarar veremeyen, ölüm, yaşam ve yeniden diriltmeye malik olmayan ilahlar edindiler. (25/Furkân, 3)

Onlar bağlanmış bir şekilde onun dar bir yerine atıldıklarında, orada helak olmayı temenni ederler. (“Ey ölüm, ey yok oluş, gel de bizi kurtar.” derler.) (25/Furkân, 13)

Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde üstünlük tasladı. Oranın halkını gruplara ayırıp onlardan bir bölümünü mustazaflaştırıyor/güçsüzleştiriyor; erkek çocuklarını boğazlayıp, kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. (28/Kasas, 4)

Kâfirler, müminlere dediler ki: “Bizim yolumuza/dinimize uyun, (şayet iddia ettiğiniz gibi ahiret hayatı olursa) günahınızı biz yükleniriz.” (Oysa) onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz ki onlar, yalancılardır. (29/Ankebût, 12)

Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. (29/Ankebût, 57)

Onlara: “Gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzüne hayat veren kimdir?” diye soracak olsan kesinlikle: “Allah!” diyecekler. De ki: “Allah’a hamd olsun.” Bilakis, onların çoğu akletmezler. (29/Ankebût, 63)

Müşrik, Allah’a (cc) inandığını iddia etse de imanı geçersizdir. Geniş açıklama için bk. 23/Mü’minûn, 84-90 açıklaması

Bizim yolumuzda cihad edenlere elbette (en doğru olan) yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, muhsinlerle/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanlarla beraberdir. (29/Ankebût, 69)

Diriyi ölüden, ölüyü diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Siz de işte böyle (kabirlerinizden) çıkarılırsınız. (30/Rûm, 19)

Size korku ve ümide (sebep olan) şimşeği göstermesi, gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermesi de O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, akleden bir topluluk için ayetler vardır. (30/Rûm, 24)

Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Nasıl da ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermektedir? Şüphesiz bu (Allah), ölüleri de diriltecektir. O, her şeye kadîrdir. (30/Rûm, 50)

De ki: “Sizin (canlarınızı almaya) vekil kılınan ölüm meleği sizi vefat ettirir. Sonra da Rabbinize döndürülürsünüz.” (32/Secde, 11)

De ki: “Ölümden ya da öldürülmekten kaçmanız size fayda sağlamaz. (Kaçarsanız, ömrünüzün kaldığı) kısa müddet dışında faydalandırılmazsınız.” (33/Ahzâb, 16)

(Geldikleri az zamanlarda da) size karşı bencillerdir. Korku geldiğinde, ölüm korkusuyla bayılan(ın bakışları) gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de hayra (ganimete) pek düşkün olarak, keskin dilleriyle sizinle konuşur (sizi eleştirip incitirler). Bunlar, iman etmemişlerdir, Allah da amellerini boşa götürmüştür. Bu, Allah için çok kolaydır. (33/Ahzâb, 19)

(Süleyman’ın) ölümüne hükmettiğimizde, ölümünü onlara asasını yiyen bir ağaç kurdundan başkası göstermedi. (Süleyman) yere yıkılınca anlaşıldı ki; şayet cinler gaybı biliyor olsalardı, (Süleyman’ın yaşadığını zannedip) alçaltıcı azap içinde öylece beklemezlerdi. (34/Sebe’, 14)

Allah, rüzgârları gönderir, (rüzgâr) bulutları harekete geçirir. Biz (bulutları) ölü bir beldeye sevk ederiz ve onunla ölümünden sonra toprağa hayat veririz. İşte diriliş de böyledir. (35/Fâtır, 9)

Derler ki: “Vay başımıza gelene! Uzun süre yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu Rahmân’ın vadettiği şeydir. (Anlaşılan o ki) Resûller doğru söylemiş. (Ölümden sonra diriliş, ahiret hayatı hakmış.)” (36/Yâsîn, 52)

Allah, (insanlar) öleceği zaman ruhlarını alır. (Bedeni) ölmeyenin (ruhunu da) uykusunda alır. Kendisi hakkında ölüm hükmü verilmiş olanın (ruhunu) tutar. Diğer (uyuyanı) ise belirlenmiş bir zamana kadar salar. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (39/Zümer, 42)

(Bunca nimetine rağmen) kullarından bir bölümü, Allah’ın parçası/çocuğu olduğuna hükmettiler. Hiç kuşkusuz insan, apaçık bir nankördür. (43/Zuhruf, 15)

“Bu, yalnızca ilk ölümümüzdür ve biz asla diriltilmeyeceğiz.” (44/Duhan, 35)

Orada, ilk ölümleri dışında bir ölüm tatmazlar. Ve (Allah,) onları cehennem azabından korumuştur. (44/Duhan, 56)

Gece ve gündüzün peşi sıra gelmesinde, Allah’ın gökten indirip, yeri ölümünden sonra kendisiyle dirilttiği rızıkta/yağmurda ve rüzgârların çevrilmesinde akleden bir topluluk için ayetler vardır. (45/Câsiye, 5)

Yoksa kötülükler işleyenler, onları iman edip salih amel işleyenler gibi yapacağımızı, hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar. (45/Câsiye, 21)

Müminler der ki: “(Savaşın hükmünü ve sevabını anlatan) bir sure indirilseydi ya!” İçinde savaşın zikredildiği muhkem bir sure indirildiğinde, kalplerinde hastalık bulunanların, (ölüm korkusundan peyda olmuş) baygın bakışlarla sana baktığını görürsün. Korktukları başlarına gelsin! (47/Muhammed, 20)

Ölüm sarhoşluğu (sekerat) hak olarak gelir. (Ve insana denir ki:) “Bu, kendisinden kaçtığın şeydir işte!” (50/Kâf, 19)

Biz, onlardan önce, kendilerinden çok daha güçlü nice kavmi helak ettik. Onlar, beldeleri (kazarak, ekerek, arayarak) delik deşik etmişlerdi. (Tüm bu imkân ve güce rağmen ölümden) kaçışları var mıydı? (50/Kâf, 36)

Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışından sonra da O’nu tesbih et. (52/Tûr, 49)

Etraflarında ebedî/ölümsüz kılınmış (hizmetkâr) gençler dolanır, (56/Vâkıa, 17)

Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve kimse önümüze geçip (bize engel olamaz). (56/Vâkıa, 60)

(Cennet ehline) seslenirler: “(Dünyada) sizinle beraber değil miydik?” Derler ki: “Evet (bedenleriniz bizimle beraberdi). Fakat siz, Allah’ın emri (olan ölüm) gelinceye kadar, nefislerinizi fitneye düşürdünüz (nerede fitne ortamı varsa onun içinde oldunuz) ve (müminlerin başına felaket gelmesini) gözetlediniz. Şüpheye düştünüz. Kuruntular sizi aldattı ve aldatıcı, sizi Allah’la aldattı.” (57/Hadîd, 14)

Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Akletmeniz için ayetleri size açıkladık. (57/Hadîd, 17)

Ey iman edenler! Benim ve sizlerin düşmanı olan kimseleri veli/dost edinmeyin. Onlar, size gelen hakkı inkâr ettikleri hâlde, siz onlara sevgi gösterisinde bulunuyor (müminlerin haberlerini ve sırlarını onlara ulaştırıyorsunuz). (Oysa onlar,) Rabbiniz olan Allah’a iman ettiğiniz için, Resûl’ü ve sizi (Mekke’den) çıkarmışlardı. Şayet benim yolumda cihad etmek ve rızamı elde etmek gayesiyle (yola) çıkmışsanız, onlara gizlice sevgi beslemeniz (nasıl mümkün olabilir ki?) Ben, sizin gizlediğinizi de açığa vurup ilan ettiğinizi de bilirim. Sizden kim bunu yapar (onlara sevgi besler ve müminlerin haberlerini ulaştırırsa) hiç şüphesiz, dosdoğru yoldan sapmış olur. (60/Mümtehine, 1)

De ki: “Ey Yahudi olanlar! Şayet sizler, insanlardan ayrı olarak, Allah’ın dostları olduğunuzu düşünüyorsanız ve bu (iddianızda) doğru sözlüyseniz haydi, ölümü isteyin (bakalım).” (62/Cuma, 6)

De ki: “O, kendisinden kaçtığınız ölüm, hiç şüphesiz sizi bulacaktır. Sonra, gayb ve şehadet (âleminin) bilgisine sahip olan (Allah’a) döndürüleceksiniz ve yaptıklarınızı size haber verecektir.” (62/Cuma, 8)

Sizden birine ölüm gelip de: “Rabbim! Beni yakın bir zamana erteleseydin de sadaka verseydim ve salihlerden olsaydım.” demeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (63/Münafikûn, 10)

Allah, eceli gelmiş olan hiçbir kimsenin (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (63/Münafikûn, 11)

O (Allah) ki; hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek/ortaya çıkarmak için, ölümü ve hayatı yarattı. O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr’dur. (67/Mülk, 2)

“Keşke (ölüm) her şeyi bitirseydi de (diriliş ve hesap olmasaydı).” (69/Hakka, 27)

“Yakin (ölüm) bize gelene kadar (böyle devam etti).” (74/Müddessir, 47)

“Var mı (ölüm hastalığını) tedavi edecek?” denildiğinde, (75/Kıyâmet, 27)

Etraflarında ebedî/ölümsüz kılınmış gençler dolaşır. Onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın. (76/İnsân, 19)

“Vay başıma gelene!” diye ölümü çağıracaktır. (84/İnşikâk, 11)