Türkçe
Kurdî

ibadet için arama sonuçları

Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz. (1/Fâtiha, 5)

Ayet, tevhid akidesinin amelî boyutunu anlatmaktadır. Zira tevhid; Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir olduğuna inanmak ve bu inanca uygun olarak yalnızca Allah’a (cc) kulluk etmektir. Başka bir ifadeyle uluhiyetinde, rububiyetinde, isim ve sıfatlarında Allah’ın (cc) bir olduğuna inanmak ve ortak koşmaksızın Allah’a (cc) kulluk yapmaktır. Kur’ân’da tevhidi anlatan/açıklayan ayetler şunlardır:

- Tevhid, Allah’tan (cc) başka ibadet ve kulluğu hak eden hiçbir ilah olmadığına inanmaktır. (bk. 2/Bakara, 163; 21/Enbiyâ, 22)

- Tevhid, Allah’ın (cc) dışında ilah edinilen, Allah’ın (cc) sıfatlarının kendisinde olduğuna inanılan ve Allah’a (cc) karşı haddini aşan tağutları ve onlara kulluk edenleri reddedip, onlardan sakınmaktır. (bk. 2/Bakara, 256; 16/Nahl, 36; 60/Mümtehine, 4)

- Tevhid, Allah’a çocuk nispet etmekten veya O’nun (cc) yardımcıları olduğu inancından Allah’ı tenzih etmektir. (bk. 17/İsrâ, 111; 34/Sebe’, 22)

- Tevhid, yaratmada tek olduğu gibi; kanun yapma, yasa belirleme, helal haram tayin etmede Allah’ın (cc) tek olduğuna inanmak, “Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.” diyebilmektir. (bk. 7/A’râf, 54; 12/Yûsuf, 40; 18/Kehf, 26)

- Tevhid; dil, beden ve kalple yapılan amelleri yalnızca Allah’a (cc) yapmak, O’nun (cc) rızasına talip olmak ve hiçbir şeyi O’na (cc) ortak koşmamaktır.

(bk. 6/En’âm, 162-163)

- Tevhid, fayda ve zararın Allah’ın (cc) elinde olduğuna inanmak, rahatlık veya zorluk anında yalnızca Allah’a (cc) el açıp dua etmektir.

(bk. 2/Bakara, 186; 6/En’âm, 17; 40/Mü’min, 60; 46/Ahkâf, 5-6)

- Tevhid, Allah’ın (cc) eşi, benzeri, dengi, misli olmadığına inanmak ve Allah (cc) hakkında bilgisiz ve saygısızca yapılan benzetmelerden kaçınmaktır.

(bk. 16/Nahl, 74; 19/Meryem, 65; 42/Şûrâ, 11)

- Tevhid, her işte Allah’ı (cc) veli/dost ve Vekil edinmek, tüm iş ve yönelişlerimizde O’ndan (cc) yardım/istiane talebinde bulunmak ve O’na (cc) muhtaç/fakir olduğumuzu hissetmektir. (bk. 6/En’âm, 14, 102; 21/Enbiya, 112; 35/Fâtır, 15; 73/Müzzemmil, 9)

Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet/kulluk edin ki sakınıp korunabilesiniz. (2/Bakara, 21)

(Hatırlayın!) Hani biz İsrailoğullarından: “Yalnızca Allah’a ibadet edin, anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere ve miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara iyilik yapın. İnsanlara güzel söz söyleyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç (büyük çoğunluğunuz) sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam etmektesiniz. (2/Bakara, 83)

Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş iki kul ve soyumuz içinden sadece sana teslim olan bir ümmet kıl! Nasıl ibadet/hac edeceğimizi bize göster! Tevbelerimizi kabul et. Şüphesiz ki sen, (tevbeye muvaffak kılan, tevbeleri çokça kabul eden) Et-Tevvâb, (kullarına karşı en merhametli olan) Er-Rahîm’sin. (2/Bakara, 128)

Yoksa siz, Yakub’a ölüm geldiğinde orada hazır mı bulunuyordunuz? O, oğullarına demişti ki: “Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?” Demişlerdi ki: “Senin ilahına, babaların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz ve biz O’na teslim olanlardanız.” (2/Bakara, 133)

Peygamberlerin en hassas oldukları konu, tevhid meselesidir. Bu sebeple ilk konuştukları ve insanları davet ettikleri hakikat tevhid olduğu gibi, son nefeslerinde de Allah’ın (cc) hakkı olan tevhidi dillendirmişlerdir. Bir babanın evlatlarına bırakacağı en değerli ve en faydalı miras, hiç şüphesiz tevhiddir.

Sizin ilahınız tek bir ilahtır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O, (özünde merhamet sahibi olan) Er-Rahmân, (rahmetini kullarına eriştiren) Er-Rahîm’dir. (2/Bakara, 163)

Kur’ân’da “ilah” kavramı ve Kelime-i Tevhid’in açılımı için bk. 21/ Enbiyâ, 25

Sana (Ay’ın hâllerinden olan) hilalleri soruyorlar. De ki: “O, insanlar ve hac ibadeti için zaman belirleyen bir araçtır. İyilik evlere arkadan girmeniz değil, gerçek iyilik takva sahibi olmaktır. Evlere kapısından giriniz. Allah’tan korkup sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (2/Bakara, 189)

Müşrikler ihrama girdikleri zaman evlerine kapısından girmez, arka tarafta açtıkları bir gedikten eve girerlerdi. Böylece daha fazla hayır yaptıklarına ve Allah’a (cc) yakınlaştıklarına inanırlardı. (Buhari, 4512; Müslim, 3036, Bera b. Azib’ten) Ayet göstermiştir ki bir fiilin ibadet olup sahibini Allah’a (cc) yakınlaştırması için, Kur’ân veya sahih Sünnet’te yer alması gerekir. Hevaya uyarak uydurulan, toplum tarafından kabul gören ve bidat-i hasene denilerek meşrulaştırılmaya çalışılan şeyler, takva olmadığı gibi sahibini de Allah’a (cc) yakınlaştırmaz. Allah’a (cc) yakınlaşma ve takvanın en etkili yolu, Allah’ın (cc) indirdiği ve Resûl’ün (sav) pratiğe döktüğü dinle yetinmektir. (bk. 18/Kehf, 110)

Allah... O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Hayat sahibi ve varlığa hayat veren) El-Hayy, (var olmak için hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan) El-Kayyûm’dur. Ne uyuklama ne de uyku tutar O’nu. Göklerde ve yerde olan her şey O’na aittir. O’nun izni olmadan kim O’nun yanında şefaat edebilir? Onların önünde ve arkasında olanı bilir. O’nun dilediği dışında O’nun bilgisini kuşatıp (kavrayamazlar). Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onları (gökleri ve yeri) korumak O’na ağır gelmez. O, (zatı ve sıfatları en yüce olan) El-Aliy, (zatı ve sıfatları en büyük olan) El-Azîm’dir. (2/Bakara, 255)

Allah... O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Hayat sahibi ve varlığa hayat veren) El-Hayy, (var olmak için hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan) El-Kayyûm’dur. (3/Âl-i İmran, 2)

Sizleri (annelerinizin) rahimlerinde dilediği gibi şekillendiren O’dur. Kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir. (3/Âl-i İmran, 6)

Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına (ibadeti/kulluğu hak edenin yalnızca Allah olduğuna), Allah, melekler ve adaleti ayakta tutan ilim adamları şahitlik etti. O’ndan başka ilah yoktur. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir. (3/Âl-i İmran, 18)

“Şüphesiz ki Allah, benim Rabbim ve sizlerin Rabbidir. O’na ibadet edin. Bu (sizi davet ettiğim yol), sırat-ı mustakimdir/dosdoğru olan yoldur.” (3/Âl-i İmran, 51)

(Yahudi ve Hristiyanların uydurdukları hak değildir.) Hiç şüphesiz, hak olan kıssa budur. Allah’tan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir. (3/Âl-i İmran, 62)

De ki: “Ey Ehl-i Kitap! Gelin sizinle bizim aramızda ortak bir kelimede buluşalım: Yalnızca Allah’a ibadet edelim, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayalım, (Allah’ı bırakıp da) birbirimizi Allah’ın dışında rabler edinmeyelim.” Şayet yüz çevirirlerse deyin ki: “Şahit olun ki biz Müslimlerdeniz/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardanız.” (3/Âl-i İmran, 64)

Ehl-i Kitab’ın davet edildiği ortak kelime, Kelime-i Tevhid’dir. Âdem’den (as) Muhammed’e (sav) kadar tüm resûller insanları Lailaheillallah’a davet etmişlerdir. (bk. 21/Enbiyâ, 25)

Ayet, tüm peygamberlerin dini olan İslam’ın hangi asıllar üzerine inşa edildiğini anlatan en kapsamlı ayettir:

1. Asıl: Yalnızca Allah’a (cc) ibadet etmek: Dua, adak, kurban, namaz, tevekkül, korku, sevgi, ümit gibi zahirî ve bâtıni tüm ibadetlerin yalnızca Allah’a (cc) yapılmasıdır. (bk. 6/En’âm, 162-163)

2. Asıl: Hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak: Bu ifade birinci aslı pekiştirmek ve hiçbir kapalılığa yer bırakmamak içindir. Allah’a (cc) ait herhangi bir sıfatı Allah’ın (cc) dışındaki varlıklara vermemek, Allah’a (cc) yapılması gereken herhangi bir ibadeti O’nun dışındaki varlıklara yapmamaktır. Kur’ân’da zikredilmiş bazı şirk çeşitleri şunlardır: Allah’tan (cc) başkasına dua etmek (34/Ra’d, 13-14; 46/Ahkâf, 5-6); Allah’tan (cc) başkasının kanun yapabileceğine inanmak veya bu yetkiyi bir başkasına vermek (9/Tevbe, 31; 12/Yûsuf, 40; 18/Kehf, 26; 42/Şûrâ, 21); bazı varlıkları Allah’ı (cc) sever gibi sevmek (2/Bakara, 165).

3. Asıl: Allah’ı (cc) bırakıp da başkalarını rab edinmemek: Rab; terbiye eden, düzen veren, idare edendir. Yani, insanların hayatına nizam ve düzen veren, koyduğu yasalarla/şeriatla toplumları yöneten mercidir. Yahudi ve Hristiyanlar din adamları konusunda haddi aşıp, onların helal ve haram belirlemesine müsaade edince, Allah (cc) Tevbe Suresi 31. ayeti indirdi. Bu yetkiyi onlara vermekle âlimlerini rab edindiklerini belirtti. (Tirmizi, 3095;

İbni Ebi Hatim, 10057-10058) Bu yetkiyi âlime, parlamentoya, devlet başkanına veren, onu rab edinmiş olur.

4. Asıl: Yüz çevirenlere “Şahit olun ki biz Müslimleriz.” demek: Allah (cc) tarafından belirlenen bu ilkelerden birini ya da tamamını kabul etmeyenlere ve bunlara muhalefet edenlere karşı İslam kimliğini ortaya koymak, yüz çevirenlerin ise Müslim olmayan kâfirler olduğuna inanmak.

“Allah’ın kendisine hüküm, kitap ve nübüvvet verdiği hiçbir beşerin/peygamberin bundan sonra: “Allah’ı bırakıp bana ibadet edin.” demesi söz konusu olamaz. Fakat (o peygamber şöyle der:) “Kitap’tan öğrettiğiniz ve öğrendikleriniz sayesinde rabbaniler olunuz.” (3/Âl-i İmran, 79)

Allah’a ibadet edin, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere, miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara, akrabanız olan komşuya, akraba olmayan komşuya, yanınızda olan arkadaşa, yolda kalmışa ve ellerinizin altında bulunanlara (köle ve cariyelere) iyilik yapın. Şüphesiz ki Allah, kibirli ve böbürlenen kimseleri sevmez. (4/Nisâ, 36)

Allah... O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ki sizleri, kendisinde şüphe olmayan Kıyamet Günü'nde toplayacaktır. Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir? (4/Nisâ, 87)

Ne Mesih ne de Allah’a yakınlaştırılmış melekler, Allah’a kul olmaktan çekinirler. Kim de Allah’a ibadetten çekinir ve büyüklenirse, onların hepsini (diriltip) kendi huzurunda toplayacaktır. (4/Nisâ, 172)

Andolsun ki: “Allah üçün üçüncüsüdür.” diyenler kâfir olmuşlardır. (İbadeti hak eden) tek bir ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Şayet söylediklerine son vermezlerse elbette, onlardan kâfir olanlara, can yakıcı bir azap dokunacaktır. (5/Mâide, 73)

De ki: “Allah’ı bırakıp, size zarar vermeye de fayda vermeye de malik olmayan varlıklara mı ibadet ediyorsunuz? Allah, O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.” (5/Mâide, 76)

Andolsun ki, insanlar arasından iman edenlere en çetin düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulacaksın. İman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlarınsa “Biz Hristiyanlarız.” diyen kimseler olduğunu bulacaksın. Bu, onların arasında (din bilgini) keşişlerin ve (ibadet ehli) rahiplerin olmasından ve onların (hakka tabi olma konusunda) büyüklenmemesindendir. (5/Mâide, 82)

De ki: “Şüphesiz ki ben, Allah’ı bırakıp dua ettiklerinize ibadet etmekten menedildim.” De ki: “Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyduğum takdirde) gerçekten sapıtmış ve doğru yolu bulamayanlardan olmuş olurum.” (6/En'âm, 56)

Şüphesiz ki çekirdeği ve taneyi (içlerinden bitki ve ağaç çıkarmak için) yarıp çatlatan, Allah’tır. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır. İşte Allah, budur. Nasıl olur da (O’na ibadeti bırakıp, bunların hiçbirini yapamayan putlara doğru) çevriliyorsunuz? (6/En'âm, 95)

İşte bu, Rabbiniz olan Allah’tır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. (Öyleyse) yalnızca O’na kulluk edin. O, her şeyin üzerinde (gözetleyen, denetleyen ve işlerini yürüten) Vekil’dir. (6/En'âm, 102)

Rabbinden sana vahyedilene uy! O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir. (6/En'âm, 106)

Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce giyinin, müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çünkü) O, israf edenleri sevmez. (7/A'râf, 31)

Andolsun ki, Nuh’u kavmine (peygamber olarak) yolladık. Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Şüphesiz ki ben, sizler için o büyük günün azabından korkmaktayım.” (7/A'râf, 59)

Âd Kavmi'ne de kardeşleri Hud’u (peygamber olarak yolladık). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Korkup sakınmayacak mısınız?” (7/A'râf, 65)

Demişlerdi ki: “Bir tek Allah’a ibadet edelim ve babalarımızın ibadet ettiği (ilahları) bırakalım diye mi bize geldin? Şayet doğru sözlüysen vadettiğin (azabı) getir (bakalım)!” (7/A'râf, 70)

Ve Semud Kavmi'ne de kardeşleri Salih’i (peygamber olarak yolladık). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk/ibadet edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Şüphesiz ki Rabbinizden size apaçık bir (mucize) geldi. Bu, Allah’ın dişi devesi, sizin için bir ayet/mucizedir. Onu bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Sakın ona bir kötülük etmeye kalkmayın. Yoksa can yakıcı bir azap sizi yakalar.” (7/A'râf, 73)

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (yollamıştık). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Şüphesiz ki size Rabbinizden apaçık bir mucize geldi. Ölçü ve tartıyı tam tutun. İnsanların eşyalarını (değerini düşürerek) eksiltmeyin. (Allah) yeryüzünü düzenledikten sonra orada bozgunculuk yapmayın. Şayet inanmışsanız bu sizin için en hayırlı olandır.” (7/A'râf, 85)

De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah’ın tümünüze (yolladığı) Resûl’üyüm. O (Allah ki) göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Allah’a ve Resûl'ü olan ümmi Nebi’ye iman edin. O (Nebi), Allah’a ve O’nun kelimelerine iman eder. Ona uyun ki, hidayet bulasınız.” (7/A'râf, 158)

Şüphesiz ki Rabbinin katında olan (melekler), O’na ibadet etmekten büyüklenmez, O’nu tesbih eder ve yalnızca O’na secde ederler. (7/A'râf, 206)

Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (9/Tevbe, 31)

“(...) Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi'nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058)

- Ayet ve Peygamber’imizin (sav) ayeti tefsiri göstermiştir ki helal-haram, yasak-serbest, meşru-gayrimeşru olan şeyleri belirleyen tek merci Allah’tır. Bu, O’nun “Er-Rabb” olmasındandır. Rab; terbiye eden, düzenleyen, çekip çeviren demektir. Allah koyduğu yasalarla insanları terbiye eder, toplumlara düzen verir.

- Âlim, aydın, abid, parlamenter, yönetici ya da aşiret reisi... Bunlardan birine bu yetkiyi veren, onu Allah’ın dışında rab edinmiş olur.

- Bu yetkiyi Allah’tan gayrısına veren, yaptığının bir ibadet ve Allah’ın dışında bir varlığı rab edinme olduğunu bilmese de sonuç değişmez. Çünkü cehalet, şirkin mazereti değil, sebebidir.

- Bir varlığı rab ya da ilah edinmek için ona: “Bu benim rabbimdir.” Ya da: “Bu benim ilahımdır.” demek gerekmez. Rab ve ilahın özelliklerini bir varlığa verdiğinizde ya da rab ve ilaha yapılması gerekeni bir varlığa yaptığınızda, o sizin rabbiniz/ilahınız olmuş olur.

Ayrıca bk. 3/Âl-i İmran, 64; 4/Nisâ, 59-60; 5/Mâide, 43-44, 50; 7/A’râf, 54; 12/Yûsuf, 40.

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (Allah yolunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar... Müminleri müjdele! (9/Tevbe, 112)

Şayet yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Yalnızca O’na tevekkül ettim. O, büyük arşın Rabbidir.” (9/Tevbe, 129)

Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri yöneten/çekip çeviren Allah’tır. O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaat edemez. İşte, Rabbiniz olan Allah budur. (Öyleyse) O’na ibadet edin. Öğüt almaz mısınız? (10/Yûnus, 3)

Allah’ı bırakıp, kendilerine hiçbir zarar ve fayda vermeyecek şeylere ibadet ediyor ve: “Bunlar, bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki: “(Allah bu varlıklara ibadeti meşru kılmamış ve bunlara şefaat yetkisi vermemiştir. Buna rağmen böyle iddia ederek) Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” O (Allah), onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (10/Yûnus, 18)

Müşrikler Allah’ı (cc) hakkıyla tanımaz, buna binaen O’na (cc) gereken saygıyı göstermezler. O’nu (cc) vahye dayalı bilgilerle tanımadıklarından, şirket müdürüne ya da bir krala benzetirler. Konum sahibi varlıklara ancak aracılar vasıtayla ulaşılabileceklerini düşünürler ve Allah’la (cc) aralarında birtakım varlıkları şefaatçi tayin ederler. Oysa Allah (cc) kimseye böyle bir yetki vermemiş, kimseyi kendisiyle kulları arasına aracı kılmamıştır. (bk. 2/Bakara, 186; 5/Mâide, 35; 34/Sebe’, 22-23)

O gün, hepsini bir araya toplayacağız. Sonra da ortak koşanlara: “Siz ve ortak koştuklarınız yerinizi alın/bir yere kıpırdamayın.” diyeceğiz. Onların arasını ayırırız. Ortak koştukları der ki: “Siz bize ibadet ediyor değildiniz.” (10/Yûnus, 28)

“Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Şüphesiz ki biz, sizin (bize) ibadet ettiğinizden habersizdik.” (10/Yûnus, 29)

İşte bu, sizin hak Rabbiniz olan Allah’tır. Haktan ötesi sapıklıktan başka bir şey midir? Nasıl olur da (O’na ibadet etmekten, putlara ibadet etmeye) çevrilirsiniz? (10/Yûnus, 32)

İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları takibe koyuldu. Nihayet boğulma hâli onu yakalayıverince: “İsrailoğullarının inandığı (gibi) O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah olmadığına inandım. Ve ben Müslimlerdenim/şirki terk ederek tevhidle (Allah’a) yönelen kullardanım.” demişti. (10/Yûnus, 90)

De ki: “Ey insanlar! Şayet benim dinimden şüphedeyseniz (şunu bilin ki:) ben, Allah’ı bırakıp da ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Ama ben sizleri vefat ettiren Allah’a ibadet ederim. Ve ben, müminlerden olmakla emrolundum. (İşte ilahlarınıza meydan okuyorum. Şayet güçleri varsa ibadet etmediğim için beni cezalandırsınlar da görelim.)” (10/Yûnus, 104)

(Ayetlerin Allah tarafından muhkem kılınıp, sonra detaylı bir şekilde açıklanmasının nedeni) Allah’tan başkasına ibadet etmemenizdir. Şüphesiz ki ben, size O’ndan bir uyarıcı ve müjdeciyim. (11/Hûd, 2)

Kitab’ın indiriliş gayesi için bk. 4/Nisâ, 105. Kur’ân’ın mufassal/detaylandırılmış bir kitap olmasının hikmetleri için bk. 6/En’âm, 55

Şayet (davetinize) icabet etmezlerse, bilin ki bu (Kur’ân) Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilah yoktur. Artık Müslimler/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullar (oldunuz) mu? (11/Hûd, 14)

Âd (Kavmi'ne de) kardeşleri Hud’u (gönderdik). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahınız yoktur. Siz yalnızca iftiracılarsınız.” (11/Hûd, 50)

“(Allah’a ibadet ettiğinizi de iddia ediyorsunuz ya!) Allah dışındaki (tüm ibadet ettiklerinizden de uzağım). Hep beraber bana tuzak kurun (ve tuzağın gereğini yapmayı da) ertelemeyin/bana göz açtırmayın.” (11/Hûd, 55)

Semud’a da kardeşleri Salih’i (gönderdik). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin! Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahınız yoktur. Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar edip, orada ömür süresiniz diye (sizi var eden) O’dur. (Öyleyse) O’ndan bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim, (kullarına en yakın olan) Karib ve (dualara ve isteklere icabet eden) Mucîb’dir.” (11/Hûd, 61)

Demişlerdi ki: “Ey Salih! Bu (davetinden) önce, bizim aramızda hakkında (iyi şeyler) düşünülen/ümit beslenen biriydin. (Ne yani) şimdi bizi, babalarımızın ibadet ettiklerine ibadet etmekten engelliyor musun? Gerçek şu ki biz, senin bizi davet ettiğin (tevhidden) huzursuzluk veren bir şüphe içindeyiz.” (11/Hûd, 62)

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (göndermiştik). Demişti ki: “Ey Kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. (Buna ihtiyacınız yok.) Ben sizi hayır/zenginlik içinde görüyorum. Ve ben, sizin için çepeçevre kuşatan günün azabından korkuyorum.” (11/Hûd, 84)

Demişlerdi ki: “Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettiği (putları) ve mallarımızda dilediğimiz gibi tasarruf etmeyi bırakmayı, namazın mı sana emrediyor? Şüphesiz ki sen, yumuşak huylu ve olgun/aklı başında bir adamsın.” (11/Hûd, 87)

Müşrikler Allah’a (cc) inanmakla beraber, laik olmaları nedeniyle Allah’ın (cc) dünya işlerine karışmasını istemezler. Örf ve âdetlere, malların nasıl kazanılacağına ve nereye harcanacağına insanların karar vermesini isterler. Borsaya, bankaya, ekonomiye müdahale eden bir Allah’ı (cc) garipserler. İbadetler ise kişiyle Rabbi arasında olan tamamen vicdani bir konudur. İbadetler kamusal alana taşınmamalı, sosyal hayat içinde belirleyici durumda olmamalıdır. Peygamberlerin daveti ise; Allah’ın (cc) göklerin ve yerin sahibi olduğu, mutlak otoritenin Allah’a (cc) ait olduğu ve Allah’ın (cc) hayatın her alanına yasalarıyla müdahale ettiği esasına dayalıdır. (bk. 6/En’âm, 3)

Müşriklerin, tevhid davetçilerine İslam ahlakını hatırlatmaları da dikkat çekicidir. Onlara göre yumuşak huylu ve olgun olmak, etliye sütlüye karışmamak; hakka şahitlik etmemek ve toplumu uyarmamak demektir. Bunları yapan olsa olsa kaba, sert, aşırı, radikaldir.

Peygamberler Allah’ın (cc) şahitliğiyle güzel ahlak sahibi, yumuşak huylu ve olgun insanlardır. Bu, onların şirke şirk, müşriğe müşrik, masiyete masiyet demelerine ve topluma iyiliği emredip kötülüğü menetmelerine engel olmamıştır.

Bunların ibadet ettikleri şeylerden şüphen olmasın. Daha önce babaları nasıl ibadet ediyorsa bunlar da öyle ibadet ediyorlar. Paylarına düşen (azabı) hiç şüphesiz, eksiksiz bir şekilde onlara vereceğiz. (11/Hûd, 109)

Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Bütün işler O’na döndürülür. O’na ibadet et ve O’na tevekkül et. Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir. (11/Hûd, 123)

“Sizin O’nu bırakıp da ibadet ettikleriniz, ancak sizin ve babalarınızın koyduğu, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlerdir. Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk/ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (12/Yûsuf, 40)

37-40. ayetler göstermiştir ki:

a.Tevhide çağrı, İslami çalışmaların temelidir. Her zaman ve mekânda muvahhidin önceliği tevhid olmalıdır. Yusuf’un (as) zindanda olması, iftiraya uğraması, yanına gelenlerin tevhidi hiç bilmiyor olmaları, sordukları rüyanın tevhidle uzaktan yakından ilgisinin olmaması, Yusuf’u (as) tevhidi anlatmaktan alıkoymamıştır.

b. Tevhidin ana delili, çokluğun kaos, tekliğin selamet olması gerçeğidir. (bk. 21/Enbiyâ, 22; 23/Mü’minûn, 91)

Tevhid; birey, toplum ve içinde yaşadığımız yeryüzü için düzen ve selamettir. Şirk ise tam aksine kaos, terör ve fitnedir.

Razı edilmesi ve isteklerinin yerine getirilmesi gereken birden fazla rab, onlara kulluk edenlerin karşı karşıya gelmesine ve kaosa sebep olmaktadır. Müşriğin duygularında, düşüncelerinde, yönelim ve arzularında hep bir kaos vardır (22/Hac, 31). Çünkü onu yönlendiren ve razı etmesi gereken birçok merci vardır. Örf ve âdetler, ebeveyn istekleri, modern toplumun beklentileri, şahsi arzuları, manevi ihtiyaçları...

c. Hükmün/yasamanın/kanun yapmanın yalnızca Allah’a (cc) ait olduğuna inanmak ve buna göre yaşamak bir lüks değil, İslam inancının olmazsa olmaz esaslarındandır.

Hükmün Allah’a (cc) ait olması, iki şeyle irtibatlandırılmıştır: Allah’a (cc) kulluk ve dosdoğru bir din. Hâkimiyet yetkisini Allah’a (cc) veren ve O’nun yasası dışında yasa tanımayanlar, Allah’a (cc) kul olan ve dosdoğru dinin mensuplarıdır. Egemenliği kayıtsız ve şartsız olarak Allah (cc) dışında herhangi bir şahıs, ideoloji veya kurumda görenlerse Allah’ın (cc) hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlere/düşüncelere ibadet edenlerdir.

Sana vahyettiğimizi onlara okuyasın diye, seni kendilerinden önce nice ümmetin gelip geçtiği bir toplum içinde (risaletle) görevlendirdik. Onlarsa Er-Rahmân’ı inkâr ediyorlar. De ki: “O benim Rabbimdir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Yalnızca O’na tevekkül ettim ve dönüşüm/tevbem de O’nadır.” (13/Ra'd, 30)

Kendilerine Kitap verilenler, sana indirilen (Kur’ân’dan) dolayı sevinirler. Gruplar arasından onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben, yalnızca Allah’a ibadet/kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Yalnızca O’na davet ediyorum ve dönüşüm de O’nadır.” (13/Ra'd, 36)

Resûlleri demişti ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi ediyorsunuz? (Oysa O,) günahlarınızı bağışlamak ve (küfrünüz/şirkiniz nedeniyle hak ettiğiniz azabı) belirlenmiş bir süreye kadar ertelemek için sizi (İslam’a/tevhide) davet ediyor ve sizi erteliyor.” Demişlerdi ki: “Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Bizi babalarımızın ibadet ettiklerinden alıkoymaya çalışıyorsunuz. Bize apaçık/güçlü bir delil getirin.” (14/İbrahîm, 10)

Yakin (ölüm) sana gelinceye dek Rabbine ibadet/kulluk et! (15/Hicr, 99)

Kullarından dilediğine ruhla/vahiyle melekleri indirir ve (o kâfirleri şöyle) uyarın (diye emreder): “Benden başka (ibadeti hak eden) ilah yok, (o hâlde) benden korkup sakının.” (16/Nahl, 2)

Şirk koşanlar dediler ki: “Şayet Allah dileseydi ne biz ne de babalarımız, O’nun dışındaki hiçbir varlığa ibadet etmez ve O’nun belirlediği haramlar dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resûllerin apaçık bir tebliğden başka görevi mi var? (16/Nahl, 35)

Tevhid daveti karşısında söyleyecek söz bulamayan müşrikler, kadercilik yapmakta, hatalarının sorumluluğunu Allah’ın (cc) meşietine/dilemesine yıkmaktaydılar. “Şayet Allah (cc) hâlimizden memnun olmasa bizi kınar, azap eder, bunca imkânı vermezdi.” diye düşünmekteydiler.

Allah (cc), tüm müşriklerin aynı yanılgıya kapıldığını belirttikten sonra şüphelerini şöyle çürüttü: “Şayet Allah (cc) sizden ve yaptıklarınızdan hoşnut olsa apaçık bir mesajla elçiler gönderip sizi yalnızca Allah’a (cc) ibadete ve O’nun dışında kulluk ettiğiniz tağutlardan uzaklaşmaya davet etmezdi.”

Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. Allah içlerinden kimisine hidayet bahşetti, kimisine ise sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezip dolaşın ve yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın. (16/Nahl, 36)

Tağut kavramı için bk. 2/Bakara, 256

Allah’ı bırakıp da kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rızka sahip olmayan, (olmaya da) güç yetiremeyecek şeylere ibadet ederler. (16/Nahl, 73)

Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemeniz ve anne babaya iyilik etmenizin (gerekliliğine) hükmetti. Onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara “öf” bile deme! Onları azarlama ve onlara değerli bir söz söyle. (17/İsrâ, 23)

De ki: “Şayet iddia ettikleri gibi, (Allah’la) beraber başka ilahlar olsaydı o zaman (o ilahlar), arşın sahibine yol arar (yalnızca O’na ibadet edip O’nun rızasını elde etmeye çalışırlardı.)” (17/İsrâ, 42)

Mademki onları ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerini terk edip ayrıldınız, (haydi) mağaraya sığının da Rabbiniz rahmetini yaysın ve işinizi kolaylaştırsın. (18/Kehf, 16)

De ki: “Ancak ben de sizin gibi bir insanım. Bana: ‘İlahınız ancak tek bir ilahtır.’ diye vahyolunuyor. Artık kim Rabbi ile karşılaşmayı (ve ondan bir mükâfat almayı) umuyorsa, salih amelde bulunsun ve hiçbir şeyi Rabbine ibadette ortak koşmasın.” (18/Kehf, 110)

Kur’ân-ı Kerim, amelin kabulü ve ahirette mükâfata dönüşmesi için ikisi bu ayette zikredilmek üzere toplamda üç şart belirlemiştir:

a. Ameli yapanın tevhid üzere, Allah’a (cc) şirk koşmayan bir muvahhid olması: (bk. 14/İbrahîm, 18; 24/Nûr, 39)

b. Amelin salih olması: Yani şeriata, Peygamber’in Sünneti’ne uygun olması. (bk. 3/Âl-i İmran, 31-32; 4/Nisâ, 64) Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim bir amel yapar, yaptığı amel sünnetimiz üzere olmazsa ameli reddedilir.” (Buhari, 2697; Müslim, 1718)

c. İhlaslı olması: Yalnızca Allah rızası için amel yapmak, hiçbir gayeyi Allah rızasına ortak kılmamak. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur: “Kıyamet Günü Allah (cc) buyurur ki: ‘Ben, şirkten müstağni olanım. Kim bir amel yapar ve amelinde benim dışımda birini ortak kılarsa onu da amelini de terk ederim.’ ” (Müslim, 2985)

(İsa demişti ki:) “Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbim sizin de Rabbinizdir. (Öyleyse) O’na ibadet edin. Bu, dosdoğru yoldur.” (19/Meryem, 36)

Hani babasına demişti: “Babacığım! Niçin duymayan, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayacak şeylere ibadet ediyorsun?” (19/Meryem, 42)

“Babacığım! Şeytana ibadet/kulluk etme! Çünkü şeytan, Er-Rahmân’a başkaldırmıştır/asi olmuştur.” (19/Meryem, 44)

(İbrahim) onları ve Allah’ı bırakıp da ibadet ettiklerini terk edip ayrılınca ona, İshak’ı ve Yakub’u verdik. Hepsini nebi kıldık. (19/Meryem, 49)

Tevhidi ilan etmek ve onu kabul etmeyen müşriklerden beraat, Allah’ın (cc) en fazla razı olduğu amellerdendir. Böylesi büyük amellerin mükâfatı da büyük olmaktadır. İbrahim’in (as) çocuk özlemi, şirkten ve müşriklerden beraatini ilan edip, bedenî olarak onlardan ayrılınca son bulmuştu.

Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O’na ibadet/kulluk yap ve ibadetinde sabırlı ol. O’nun adıyla anılan/O’na denk birini bilir misin? (19/Meryem, 65)

Asla! (Kıyamet Günü) onların ibadetlerini inkâr edecek ve onların karşısında (düşman olarak) yer alacaklar. (19/Meryem, 82)

Kur’ân’da “ilah” kavramı ve Kelime-i Tevhid’in açılımı için bk. 21/ Enbiyâ, 25

Allah... O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. En güzel isimler O’na aittir. (20/Tâhâ, 8)

“Şüphesiz ki ben, Allah’ım. Benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Bana ibadet et. Beni zikretmek için namaz kıl.” (20/Tâhâ, 14)

Sizin ilahınız ancak Allah’tır... O ki O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. (20/Tâhâ, 98)

Göklerde ve yerde olan herkes O’na aittir. O’nun yanında olan (melekler), O’na ibadet etmekten büyüklenmez ve bıkıp usandıklarından dolayı (ibadete) ara vermezler. (21/Enbiyâ, 19)

Senden önce gönderdiğimiz her resûle: “Şüphesiz ki benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.” diye vahyetmişizdir. (21/Enbiyâ, 25)

Kelime-i Tevhid red ve ispat içerikli iki cümleden oluşmaktadır. “La ilahe” diyerek uluhiyet tamamen reddedilmekte, “İllallah” diyerek uluhiyet yalnızca Allah (cc) için ispat edilmektedir. İlah nedir? İlah, Kur’ân ıstılahında, kendisine ibadet edilen demektir. Okumakta olduğumuz Enbiyâ Suresi 25. ayeti dışında 19/Meryem 81-82, 43/Zuhruf 45. ayetler de bu anlama işaret etmiştir. Yani, Lailaheillallah dediğimizde: “Allah’ın dışında ibadeti hak eden hiçbir varlık yoktur ve yalnızca Allah’a ibadet edeceğim.” demiş oluruz. İlah, sanıldığı gibi yaratan, rızık veren, yaşatan ve öldüren gibi anlamlara gelmez. Öyle olmuş olsa müşriklerin Kelime-i Tevhid’e davet edilmesi anlamsız olurdu. Zira onlar, bunların tamamına inandıklarını söylüyorlardı. (bk. 10/Yûnus, 31-32) Ancak onlar dua, adak, tavaf gibi ibadetleri Allah’tan başka varlıklara yapıyor, Allah’ın kanunları dışında kanunlar koyan ve toplumu bunlarla yöneten yöneticilerin peşinden gidiyorlardı. Böylece, Allah’tan başkasına ibadet ediyor ve Allah’ın dışında ilah edinmiş oluyorlardı. (bk. 9/Tevbe, 31; 10/Yûnus, 18; 12/Yûsuf, 37-40)

Hani babasına ve kavmine demişti ki: “Şu başında ibadet için bekleştiğiniz heykeller de neyin nesi?” (21/Enbiyâ, 52)

“Biz babalarımızı onlara ibadet eder bulduk.” demişlerdi. (21/Enbiyâ, 53)

Kendi iç dünyalarına dönüp (düşündükten sonra) demişlerdi ki: “Şüphesiz ki (konuşamayan ve kendini savunamayan varlıklara ibadet etmekle) sizler zalimlerin ta kendisisiniz.” (21/Enbiyâ, 64)

Demişti ki: “Yoksa Allah’ı bırakıp da size hiçbir faydası olmayan ve zararı defedemeyen şeylere mi ibadet/kulluk ediyorsunuz?” (21/Enbiyâ, 66)

“Size de Allah’ın dışında ibadet ettiklerinize de yuh olsun! Akletmez misiniz?” (21/Enbiyâ, 67)

Onları emrimizle hidayete ulaştıran imamlar kılmıştık. Onlara hayırlı işleri yapmayı, namazı dosdoğru kılmayı ve zekâtı vermeyi vahyetmiştik. Onlar bize kulluk/ibadet eden kimselerdi. (21/Enbiyâ, 73)

Zennûn/Balık sahibini de (an)! Hani kızgınlıkla (kavmini bırakıp) gitmiş ve onu sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Onu balık karnında hapsetmekle cezalandırınca) karanlıklar içinde seslenmişti: “Senden başka (ibadeti hak eden) ilah yok! Sen tüm eksikliklerden münezzehsin. Şüphesiz ki ben, zalimlerden oldum.” (21/Enbiyâ, 87)

Hiç kuşkusuz sizin bu ümmetiniz, tek (olan İslam) ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin. (21/Enbiyâ, 92)

Şüphesiz ki sizler ve Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, cehennemin odunusunuz. Sizler oraya gireceksiniz. (21/Enbiyâ, 98)

Biz, her ümmete bir ibadet yolu belirledik, o yol üzere ibadet etmektelerdir. Sakın bu konuda seninle tartışmasınlar/tartışmalarına müsaade etme. Sen, Rabbine davet et! Hiç şüphesiz sen, dosdoğru bir hidayet üzeresin. (22/Hac, 67)

Allah’ı bırakıp da hakkında hiçbir delil indirmediği ve hiçbir bilgiye sahip olmadıkları şeylere ibadet ediyorlar. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur. (22/Hac, 71)

Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet/kulluk edin ve hayırlı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz. (22/Hac, 77)

Andolsun ki Nuh’u kavmine gönderdik. Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) ilahınız yok. (Allah’tan) korkmaz mısınız?” (23/Mü'minûn, 23)

Onlara kendi içlerinden: “Allah’a ibadet edin, sizin için O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah’tan) korkmaz mısınız?” (diye çağrıda bulunan) bir resûl yolladık. (23/Mü'minûn, 32)

(Mutlak hâkimiyet/egemenlik sahibi, mülkünde dilediği gibi tasarruf eden) El-Melik, (hak ve hakikatin kaynağı) El-Hak olan Allah (böylesi batıl zanlardan ne kadar da) yücedir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O, kerim olan arşın Rabbidir. (23/Mü'minûn, 116)

Allah, içinizden iman edip salih amel işleyenlere vadetti: Onlardan öncekileri yeryüzünün halifeleri kıldığı gibi onları da yeryüzünün halifeleri kılacak, razı olduğu dinlerinde kendilerine iktidar/güç verecek ve korkularından sonra onları emniyete kavuşturacaktır. (Bu vaatte bulunduklarım) bana ibadet eder, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Kim de bundan sonra kâfir olursa işte bunlar, fasıkların ta kendileridir! (24/Nûr, 55)

İslam’ın yeryüzüne hakim olması ve Allah’ın (cc) müminlere vadettiği zaferin/iktidarın gerçekleşmesi dört şarta bağlıdır:

a. İman. (bk. 1/Fâtiha, 5)

b. Salih amel. (bk. 18/Kehf, 110)

c. Yalnızca Allah’a ibadet. (bk. 6/En’âm, 162-163)

d. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak. (bk. 4/Nisâ, 48)

Bu dört şarta karşılık üç vaatte bulunulmuştur: Hilafet, dinde güç ve iktidar, emniyet.

Ayet-i kerime zımnen başka bir hakikate işaret eder: Bu şartlardan biri veya tümü ihlal edildiğinde başkaları tarafından yönetilme, mustazaf duruma düşme ve korku içinde yaşama kaçınılmaz sondur.

Onları ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerini (diriltip) huzurunda toplayacağı o gün, (Allah) der ki: “Siz mi kullarımı saptırdınız, yoksa onlar mı yoldan saptılar?” (25/Furkân, 17)

Allah’ı bırakıp, kendilerine fayda ve zararı olmayan şeylere ibadet ediyorlar. Kâfir, (şeytanın yanında saf tutup, ona uyarak) Rabbine karşı çıkandır. (25/Furkân, 55)

Hani babasına ve kavmine: “Neye ibadet ediyorsunuz?” demişti. (26/Şuarâ, 70)

Demişlerdi ki: “Putlara ibadet ediyor ve kesintisiz onlara ibadetimizi sürdürüyoruz.” (26/Şuarâ, 71)

Demişti ki: “Gördünüz mü şu ibadet ettiklerinizi?” (26/Şuarâ, 75)

Onlara: “Nerede ibadet ettikleriniz?” denir. (26/Şuarâ, 92)

“Allah... O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Büyük arşın Rabbidir.” (27/Neml, 26)

Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleri, onu (İslam’dan/tevhidden) alıkoymuştu. Şüphesiz ki o, kâfir olan bir kavimdendi. (27/Neml, 43)

Andolsun ki biz: “Allah’a ibadet edin.” diye (davet etmesi için) Semud’a kardeşleri Salih’i yolladık. (Davet başladığı anda) birbirlerine hasım olan iki grup oluverdiler. (27/Neml, 45)

Tevhid daveti şirkin karşısına çıktığı anda aralarında husumet baş gösterir. Bu düşmanlık, davetçinin ya da müşriklerin sert-yumuşak, medeni-bedevi, anlayışlı-despot olmasıyla ilgili değildir. Hak ve batılın tabiatlarında var olan zıtlık ve uyuşmazlık sebebiyledir. Ayrıca bk. 19/Meryem, 41-49; 21/Enbiyâ, 18; 22/Hac, 19; 58/Mücadele, 22

(De ki:) “Ben ancak bu beldeyi haram/kutsal kılan ve her şeyin kendisine ait olduğu (Mekke’nin) Rabbine ibadet etmekle emrolundum. Ve Müslimlerden/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardan olmakla emrolundum.” (27/Neml, 91)

Üzerlerine (azap) sözü hak olanlar diyecekler ki: “Rabbimiz! İşte azdırdıklarımız bunlar! Kendimiz azgınlaştığımız gibi onları da azdırdık, onlardan uzaklaşıp sana geldik. Bize ibadet ediyor değillerdi.” (28/Kasas, 63)

O, kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahın olmadığı Allah’tır. Başta da (dünyada) sonda da (ahirette) hamd O’na aittir. Hüküm yalnızca O’nundur. O’na döndürüleceksiniz. (28/Kasas, 70)

Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O’ndan başka her şey helak olacaktır. Hüküm yalnızca O’na aittir. O’na döndürüleceksiniz. (28/Kasas, 88)

“Siz, ancak Allah’ı bırakıp birtakım putlara ibadet ediyor ve aslı astarı olmayan yalanlar uyduruyorsunuz. Şüphesiz ki Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, size rızık verme gücüne sahip değiller. Rızkı Allah’ın yanında arayın. O’na ibadet edin ve O’na şükredin. (Çünkü sonunda) O’na döndürüleceksiniz.” (29/Ankebût, 17)

Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin! Ahiret Günü (Allah’tan sevap almayı) umun. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık/düzensizlik/taşkınlık çıkarmayın.” (29/Ankebût, 36)

Ey iman eden kullarım! Hiç şüphesiz benim arzım geniştir. (Dininizi yaşayamadığınız yerden hicret edin.) Yalnızca bana ibadet/kulluk edin. (29/Ankebût, 56)

Yanları (geceyi ibadetle geçirmek için) yataktan uzaklaşan, Rablerine korku ve umutla dua eden ve onlara verdiğimiz rızıktan infak edenler... (32/Secde, 16)

O gün, onların tamamını (diriltip) huzuruna toplar. Sonra da meleklere der ki: “Bunlar mı size ibadet ediyordu?” (34/Sebe’, 40)

Diyecekler ki: “Seni tenzih ederiz. Bizim velimiz/dostumuz sensin, onlar değil.” (Hayır, öyle değil!) İşin aslı, cinlere ibadet ediyorlardı. Ve çoğu, cinlerin (söylediği: “Melekler Allah’ın kızlarıdır.”, “Bunlar sizi Allah’a yakınlaştırır.” gibi batıl sözlere) iman ediyorlardı. (34/Sebe’, 41)

Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda: “Bu, sizi babalarınızın ibadet ettiği (ilahlarınızdan) alıkoymaya çalışan bir adamdan başkası değildir.” dediler. Ve dediler ki: “Bu, yalnızca uydurulmuş bir iftiradır.” Kâfirler, hak kendilerine geldiğinde: “Bu, apaçık bir büyüden başkası değildir.” dediler. (34/Sebe’, 43)

Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah’ın dışında gökten ve yerden sizi rızıklandıran bir yaratıcı mı var? O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (O hâlde) nasıl da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz? (35/Fâtır, 3)

(Söyler misiniz:) “Ne diye beni yaratana ibadet etmeyecekmişim ki? Siz O’na döndürüleceksiniz.” (36/Yâsîn, 22)

“Ey Âdemoğlulları! ‘Şeytana ibadet etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır.’ diye size emretmedim mi?” (36/Yâsîn, 60)

“(Yalnızca) bana ibadet edin. Dosdoğru yol işte budur.” (demedim mi?) (36/Yâsîn, 61)

Zulmedenleri, (onlarla aynı amelleri yapan) eşlerini ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerini toplayın bir araya! Onları cehennemin yoluna sürün. (37/Saffât, 22-23)

Hani babasına ve kavmine: “Siz neye ibadet ediyorsunuz?” demişti. (37/Saffât, 85)

Dedi ki: “Ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi ibadet ediyorsunuz?” (37/Saffât, 95)

Şüphesiz ki siz ve ibadet ettikleriniz... (37/Saffât, 161)

Demişti ki: “Benim hayra (atlara) olan sevgim, beni Rabbimi zikretmekten alıkoydu.” Nihayet o da perdenin arkasına gizlendi. (Güneş battı, ibadet vakti çıktı.) (38/Sâd, 32)

Şüphesiz ki (bu) Kitab’ı, sana hak ile indirdik. (Şu hâlde) dini O’na halis kılarak Allah’a ibadet et. (39/Zümer, 2)

Dikkat edin! Halis olan din Allah’ındır. O’nun dışında veliler edinenler (derler ki): “Bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz.” Allah, ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı ve kâfir olan kimseyi hidayet etmez. (39/Zümer, 3)

Şirkin temelinde “uzak Allah” ve “kusurlu insan” tasavvuru vardır: “Biz kimiz ki Allah’a (cc) doğrudan dua edelim?”, “Günahlarımız o denli çok ki bu kirli ağızlarla nasıl Allah’ı çağıralım?” Bu batıl düşünce, insanı “Allah’a (cc) yaklaştıran veli” arayışına iter. (bk. 2/Bakara, 186; 5/Mâide, 35; 34/Sebe’, 22-23; 39/Zümer, 43; Ayrıca bk. 6/En’âm, 14)

Sizi, tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini var etti. Size, hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılış (evresinden) başka bir yaratılış (evresine) geçirerek yaratmaktadır. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır. Hâkimiyet/egemenlik yalnızca O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz! (39/Zümer, 6)

(De ki:) “O’nun dışında dilediğinize ibadet edin.” De ki: “Hakiki hüsrana uğrayanlar, Kıyamet Günü'nde hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır. Dikkat edin! Bu, apaçık hüsranın ta kendisidir.” (39/Zümer, 15)

Yoksa Allah’ın dışında şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar (şefaat yetkisine) sahip olmasalar ve (sizin onlara olan ibadetinize) akıl erdiremeseler dahi (yine de onları şefaatçi mi edineceksiniz)?” (39/Zümer, 43)

De ki: “Ey cahiller! Bana, Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?” (39/Zümer, 64)

Bilakis, yalnızca Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol. (39/Zümer, 66)

Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası çetin, lütuf ve ihsanı bol olan (Allah tarafından indirilmiştir). O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Dönüş O’nadır. (40/Mü’min (Ğafir), 3)

Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim. Hiç kuşkusuz, bana ibadet etmekten büyüklenenler, boyun eğmiş/alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir.” (40/Mü’min (Ğafir), 60)

Numan b. Beşir’in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Allah Resûlü (sav): “Dua ibadetin ta kendisidir.” demiş ve bu ayeti okumuştur. (Ebu Davud, 1479; Tirmizi, 2969)

İşte bu sizin Rabbiniz olan, her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl oluyor da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz? (40/Mü’min (Ğafir), 62)

O (hayat sahibi ve her canlıya hayat veren) El-Hayy’dır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (O hâlde) dini O’na halis kılarak kendisine dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. (40/Mü’min (Ğafir), 65)

De ki: “Rabbimden bana gelen apaçık deliller (sebebiyle), Allah’ın dışında dua ettiğiniz (varlıklara) ibadet etmekten nehyedildim. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmakla emrolundum.” (40/Mü’min (Ğafir), 66)

“Yalnızca Allah’a ibadet edin.” diyerek, önlerinden ve arkalarından resûller gelince dediler ki: “Şayet Rabbimiz dileseydi, (elçi olarak) melekler indirirdi. Şüphesiz ki biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz.” (41/Fussilet, 14)

Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun ayetlerindendir. Güneş’e de secde etmeyin, Ay’a da... Şayet yalnızca O’na ibadet ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin. (41/Fussilet, 37)

Dediler ki: “Şayet Rahmân dileseydi (putlara) ibadet etmezdik.” Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna dayalı tahminlerde bulunuyorlar. (43/Zuhruf, 20)

(Hatırlayın!) Hani İbrahim babasına ve kavmine: “Şüphesiz ki ben, sizin ibadet ettiklerinizden berîyim/uzağım.” demişti. (43/Zuhruf, 26)

Senden önce gönderdiğimiz resûllerimize sor (bakalım), biz, Er-Rahmân’ın dışında ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız hiç? (43/Zuhruf, 45)

Kur’ân’da ilah kavramı ve Kelime-i Tevhid’in açılımı için bk. 21/ Enbiyâ, 25

“Gerçek şu ki: Allah, O, benim de Rabbim sizin de Rabbinizdir. O’na ibadet edin. Bu, dosdoğru yoldur.” (43/Zuhruf, 64)

De ki: “Şayet Er-Rahmân’ın bir çocuğu olmuş olsaydı, (ona) ilk ibadet eden ben olurdum.” (43/Zuhruf, 81)

Şayet Allah (cc), kendisiyle kulları arasında aracılık etsin diye çocuk edinecek olsa bunu, insanlara ilk haber veren ve bunun gereğini yerine getirerek o çocuğa ilk ibadet edecek olan peygamberler olurdu. Çünkü onların vazifesi, Allah’ın (cc) isteklerini yerine getirmek ve insanlara ulaştırmaktır. Ancak Allah (cc), böyle bir şeyden münezzehtir. Ne buna dair bir kitap indirmiş ne de elçilerine vahyetmiştir. Bu, bilmeyenlerin zan ve iftiralarıdır.

O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin ve evvelki babalarınızın Rabbidir. (44/Duhan, 8)

İnsanlar (diriltilip) bir araya toplandıklarında, (dua ettikleri) kendilerine düşman kesilir ve onların ibadetlerini inkâr ederler. (46/Ahkâf, 6)

Âd (Kavmi'nin) kardeşi (Hud’u) hatırla. Hani o, kavmini Ahkaf (denilen mevkide) uyarmıştı. Muhakkak onun önünde ve ardında birçok uyarıcı geçmişti: “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Şüphesiz ki ben, sizin için büyük günün azabından korkuyorum.” (46/Ahkâf, 21)

Bil ki şüphesiz, Allah’tan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Kendi günahların, mümin erkek ve mümin kadınların (günahları) için bağışlanma dile. Allah, dolandığınız yeri de konakladığınız yeri de bilir. (47/Muhammed, 19)

Dünyada ve ahirette kişiye fayda verecek olan Kelime-i Tevhid; ilim üzere, neyin kabul edilip neyin reddedildiği anlaşılarak söylenen Kelime-i Tevhid’dir. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Kim Allah’tan başka ilah olmadığını bilerek ölürse cennete girer.” (Müslim, 26; Ahmed, 464)

Kelime-i Tevhid’i ilim üzere söylemek için bk. 1/Fâtiha, 5; 2/Bakara, 256; 3/Âl-i İmran, 64; 12/Yûsuf, 40; 21/Enbiyâ, 25

Ben cinler ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. (51/Zâriyat, 56)

İnsanın yaratılış gayesi tevhid. Tevhid ise Allah’a (cc) kulluk ve O’nu ibadette birlemektir. Kişinin namaz, oruç, kurban gibi ibadetlerini yalnızca Allah’a (cc) yapması ve bir bütün olarak hayatı Allah’ın şeriatına göre düzenlemesi, yalnızca O’nun yasa ve kanunlarına boyun eğmesidir. (bk. 1/Fâtiha, 5)

Müminin varlık amacı tevhid olduğundan, değişmez ve ilk sırada yer alan “Ana gündemi” de her zaman tevhiddir. (Ayrıca bk. 38/Sâd, 27)

Artık Allah’a secde edin ve (O’na) ibadet edin. (53/Necm, 62)

Sonra, onların peşinden giden resûllerimizi art arda gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da peşlerinden gönderdik. Ona İncil’i verdik ve ona uyanların kalplerinde şefkat ve merhamet kıldık. Bidat olarak ortaya koydukları ruhbanlığı (hayattan el etek çekip yalnızca ibadetle meşgul olmayı), biz onlara farz kılmadık. Allah’ın rızasını elde etmek için (dinde bir yenilik olarak) yaptılar, onun da hakkını vermediler. İçlerinden iman edenlere ecirlerini verdik, onların birçoğu ise fasıklardır. (57/Hadîd, 27)

Allah (cc); resûllerini, toplumu tevhidle ıslah etmek, yeryüzünü hayırla imar etmek ve adaleti ayakta tutsunlar diye göndermiştir. Mağaralara çekilmek, İslam toplumunda cemaati terk etmek, yani, toplumun ıslahını bırakıp, bireysel ıslaha yoğunlaşmak, peygamberlerin yolu değildir.

Hristiyanlar, bozulan toplumu ıslah etmeyi göze alamadıklarından, ruhbanlığı icat edip dinlerinde bir bidat çıkardılar. İnsanı şeytanların vesveselerine açık ve korumasız hâle getiren açlık ve yalnızlık içinde münzevi bir hayata yöneldiler. Islah olmak için girdikleri mağaralardan teslise inanan, şeytanlar ve cinlerle irtibat kurmuş büyücü ve kâhinler olarak çıktılar.

Buna binaen, nefsini arındırmak veya toplumu ıslah etmek isteyen herkes, resûllerin yoluna uymak zorundadır. Resûllerin yoluna uygun olmayan, sünnet dışı her uygulama, Resûl’e muhalefettir. Ve her muhalefet dinî-dünyevi bir fitne ve ahiret azabıyla neticelenmeye mahkûmdur. (bk. 24/Nûr, 63)

O Allah ki; kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Gayb ve şehadet bilgisinin sahibidir. O, (özünde merhamet sahibi olan) Er-Rahmân ve (rahmetini kullarına eriştiren) Er-Rahîm’dir. (59/Haşr, 22)

O Allah ki; O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Mutlak hâkimiyet/egemenlik sahibi, mülkünde dilediği gibi tasarruf eden) El-Melik’tir. (Mukaddes, eksikliklerden münezzeh olan) El-Kuddûs’tür. (Tüm eksiklik ve kusurlardan münezzeh, kullarına esenlik veren) Es-Selâm’dır. (Kalplere iman ve güven veren) El-Mümin’dir. (Her şeyi kontrol eden, mutlak otorite ve hâkimiyet sahibi olan) El-Müheymin’dir. (İzzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz’dir. (Gönül kırıklıklarını gideren, her şeye boyun eğdiren) El-Cabbâr’dır. (En büyük olan ve kibir sahibi olan) El-Mütekebbir’dir. Allah, onların şirk koşmalarından münezzehtir. (59/Haşr, 23)

Sizin için İbrahim’de ve onunla birlikte olan (müminlerde/resûllerde) güzel bir örneklik vardır. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Biz, sizden ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerinizden berîyiz/uzağız. Sizi tekfir ettik (üzerinde bulunduğunuz yolu ve sizi reddettik). Bizimle sizin aranızda, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, ebedî bir düşmanlık ve ebedî bir kin baş göstermiştir.” İbrahim’in babasına söylediği: “Senin için Allah’tan bağışlanma dileyeceğim. (Ama) Allah’a karşı sana hiçbir faydam olmaz.” sözü müstesna. Rabbimiz! Yalnızca sana tevekkül ettik, yalnızca sana yöneldik ve dönüşümüz de yalnızca sanadır. (60/Mümtehine, 4)

Ayet-i kerime, her müminin uymak zorunda olduğu (16/Nahl, 123), yüz çevirenin sefih/kıt akıllı kabul edildiği (2/Bakara, 130), yolların en mustakimi olan, İbrahim’in (as) yolunu ve milletini tefsir etmektedir. İbrahim’in yolu:

a. Müşriklerden berî olmaktır. Çünkü şirki var eden ve onu fiiliyata döken müşriktir.

b. Allah’ın dışında ibadet ettikleri putlardan ve tağutlardan berî olmaktır. Ki “berî olmak” o fiili yapmamak ve fiilin sahibine bilinçli, imani bir tavır göstermeyi ifade eder.

c. Şirk ehlini tanımamak, reddetmek ve onların küfrüne hükmetmektir.

d. Dini Allah’a halis kılarak, ortak koşmaksızın, bir olan Allah’a iman edinceye dek kâfirlere düşmanlık etmek ve kin beslemektir.

İşte bu, Allah’a ve Resûl’üne savaş açmış, cehennem kapısında oturmuş, bizdenmiş gibi konuşarak bizi aldatan, Kitab’ı dillerine dolayan, ama onu az bir paha karşılığında satanların el birliği ve itinayla gizlemeye çalıştıkları İbrahim’in milletidir.

Bunun nedeni, resûlleri onlara apaçık delillerle gelirlerdi. Onlarsa: “Bize insanlar mı doğru yolu gösterecek?” derlerdi. Küfre girip yüz çevirdiler. Allah da (onların iman ve ibadetlerine) muhtaç olmadığını gösterdi. Allah, (kimseye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu) Ğaniy, (her daim övgüyü hak eden ve varlık tarafından övülen) Hamîd’dir. (64/Teğabûn, 6)

Allah... Kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah olmayandır. (O hâlde) müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (64/Teğabûn, 13)

Şayet sizi boşayacak olursa Rabbinin ona, sizin yerinize, sizden daha hayırlı, Allah’a teslim olmuş, iman etmiş, gönülden ve sürekli itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler ihsan etmesi umulur. (66/Tahrîm, 5)

“Allah’a ibadet edin, O’ndan korkup sakının ve bana itaat edin.” (71/Nûh, 3)

Hiç kuşkusuz gece ibadeti (duygu dünyanda) daha etkili, söz olarak da daha kuvvetlidir. (73/Müzzemmil, 6)

Şüphesiz ki gündüz (dinlenip uyuyabileceğin) geniş zamanın vardır. (Geceni ibadetle geçir.) (73/Müzzemmil, 7)

Ayete şöyle de anlam verilebilir: “Gündüz, yapacağın bir çok iş vardır.”

(O) doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Öyleyse) O’nu Vekil edin. (73/Müzzemmil, 9)

(Öyleyse) boş kaldığında hemen (ibadet ve taate koyul ve) yorul. (94/İnşirâh, 7)

Hâlbuki onlar, ancak dini O’na halis kılan hanifler olarak Allah’a ibadet etmekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur. (98/Beyyine, 5)

Bu evin Rabbine ibadet etsinler, (bu nimetine şükretsin ve O’nu birlesinler). (106/Kureyş, 3)

“Ben, sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem.” (109/Kafirûn, 2)

“Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.” (109/Kafirûn, 3)

“Ben de sizin ibadet ettiklerinize ibadet edecek değilim.” (109/Kafirûn, 4)

“Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.” (109/Kafirûn, 5)